didemkancaüstay

  • Boyu 1.65, kilosu 52'ydi. Liseyi bitirmeye hazırlanırken birden 12 kilo aldı. O günden sonra Türkiye'de gitmedik diyetisyen, Amerika'da kullanmadık yöntem bırakmadı. Hayatının 10 yılını kilo sorunuyla mücadele ederek geçirdi Didem Kanca Üstay: Zayıflayıp zayıflayıp, sonra yine balon gibi şişiyordum, diyor. 50-80 kilo arasında inip çıkmaktan bitap düştü. Finans eğitiminin yanı sıra, beslenme uzmanlığı eğitimine başladı. Hatta yüksek lisans yaptı. Yine de bilgisini kendisine uygulayamıyordu. Taa ki bir arkadaşının sözü üzerine yeme isteğinin gerçek nedenini keşfedene kadar. Şimdi 31 yaşında, 49 kilo. Diyetisyen. "Pazartesi Diyete Başlıyorum" adlı bir kitap yazıyor. Hikayesini önceden bize anlattı.

    Lise ikinci sınıfta yaz okulu için Amerika'ya gittiğimde başladı kilo sorunum. Altı haftada 12 kilo aldım. Dönüşte, uçaktan iner inmez annem beni zayıflama merkezine götürdü. İlk hafta 3 kilo verip, sonra soluğu tatlıcıda aldım. Okul açıldığında eteğime sığamadım, annem genişletti. Zayıflama merkezine gittiğimi herkesten sakladım. Zaten birkaç seans sonra bıraktım. Sürekli yürümeye başladım. Karaköy'den Boğaziçi Üniversitesi'ne oradan da Şişli'ye... Tanıdıklar annemi arayıp "Didem'i TEM'de yürürken gördük" diyordu. Bir yandan da deli gibi yiyordum; mesela iskender üzerine perde pilavı! O sene 18 kilo verdim, 52 kiloya indim.

    1994'te Amerika'da üniversiteye başladım. Annem, aman kızım tekrar kilo alma, demişti. Matematiği seviyordum, finans eğitimine başladım. Fakat sevmedim. İlk dönem 10 kilo aldım. Hıristiyanların 40 günlük oruçları gibi 40 gün çikolata, fıstık ezmesi yemedim. Sonra yine saldırdım tabii.

    BİR ÇİKOLATA BİLE DİYETİ BIRAKMAMA YETİYORDU

    Bir arkadaşım, kuzeninin bir zayıflama hapıyla çok kilo verdiğini anlatmıştı. Ablamla doktora gittik. Reçetemize yazması için ablam cebine ağırlık bile koydu. Ağız kuruluğu yapan bu ilaç yüksek miktarda kafein içeriyor. Aldığımda, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Sabahlara kadar ayaktaydık. Kilo vereceğiz ya mutluyuz. Verdik de. Ama o dönem bu ilaç yüzünden çok kişi öldü. İlaç piyasadan kaldırıldı.

    İlaç sayesinde 54 kiloya inmişken, göğüslerimi de küçülttürdüm. Ama üniversitenin ikinci yılında tekrar deli gibi yemeye ve hemen ardından da tabii yine diyete başladım. Ama bir küçük çikolata bile diyetten vazgeçmeme yetiyordu. Amerika'dayken Türkiye'ye dönünce kiloma dikkat edeceğim diyordum, Türkiye'deyken de Amerika'ya gidince... İkinci dönemde 75 kiloyu buldum. Yazın annem diyetisyene götürdü. Diyetisyen "şu etin üzerine bu baharatı koy" diyordu. İnsanların içinde bunu yapmaya utanıyordum. Sonunda onu da bıraktım. Hiçbir giysi üzerime olmadığından eşofmanla geziyordum. Gece dışarı çıkamıyor, evde kalıp ağlıyordum.

    İTALYAN'IN BEĞENMEDİĞİNİ ZENCİ ÇOK ÇEKİCİ BULDU

    Amerika'da yeniden okula başladığımda ilk kez baskülde 80'i gördüm. Zaten daha sonra tartıya bakmaz oldum. Vitamin alıp aç gezdim. O sıralar Matteo adında bir İtalyan'dan hoşlanıyordum. Bisiklet yarışlarına katılmış, kayak birincilikleri almış, atletik yapılı biriydi. Sürekli sporla kilo vermemi söylüyordu. Koşuya çıkacağız, diyordu; ben de peşinden koşuyordum. Soğukta koşmaktan bronşit oldum. Şimdi hatırlarken bile kalbim daralıyor! Matteo bir gün "Erkek arkadaşlarım gibisin, onlar kadar yiyorsun" deyince çok üzüldüm. Bu stres bana daha da fazla kiloya patladı. Zaten ilişkimiz beş ayda bitti.

    Ablamla yürüyüşleri sürdürdük. Bir gün zenci bir postacı arkamızdan "Merak etmeyin bayanlar hercşey yerli yerinde, süper" diye bağırınca çok sevindik. En azından kiloluları da beğenen erkekler vardı. Step yaptım, kondisyon bisikletiyle çalıştım, dizlerimi incittim. Bikram Yoga yaptım: Terleyince kilo verdim zannediyorsunuz, halbuki bunun zayıflamayla ne alakası var?

    ABLAM SEN NİYE BESLENME UZMANI OLMUYORSUN DEDİ

    Üniversitenin son senesinde okulun beslenme uzmanına gittim. Beni sabırla dinledi. O kadar etkilenmişim ki ablama anlattığımda "Sen niye beslenme uzmanı olmuyorsun" diye sordu. Bu soru hayatımı değiştirdi. Finans okuyordum ama bir yandan okulda beslenme dersleri almaya başladım. Bu arada başka yöntemler denemeye de devam ediyordum. Haftalık kalori ihtiyacınıza göre yemek veren bir sisteme katıldım. Verdikleri yemeği buzluğa koyup, vakti geldikçe ısıtıp yiyorsunuz. Yemin edip 40 gün sürdürdüm, 10 kilo verdim. Tabii diyet bitince yine gerisin geri.

    Tam da o sıralarda ıvır zıvır hiç yemeyen, çok zayıf bir erkek arkadaşım oldu. Bir senede farkına bile varmadan 25 kilo verdim. Anladım ki kadınlarda duygusal yeme eğilimi çok fazla. Erkek arkadaşım sayesinde gece açlık krizlerim bitti. Zaten o da "Adam gibi ye, önemli değil" diyordu. O öyle yaklaştıkça, ben de kilo veriyordum. Yaz okulu için kısa süre uzaklaştığımda tekrar 65 kiloya çıktım. Bir araya gelince 54 kiloya indim. Ayrıldığımızda yine 70'ler...

    HAKLIYDI, YALNIZLIĞIMI YEMEKLE TELAFİ EDİYORDUM

    Klinik beslenme yüksek lisans programına başlamıştım ama bilgimi kendime uygulayamıyordum. İyi olmadığını bile bile Atkinson diyetini bile denedim. Bir dostum "diyetisyen olacaksın ama şu haline bak" dedi. Doğru söylüyordu. O kiloyla güven veren bir diyetisyen olamazdım.

    Anne-kız bir aylığına Florida'da bir merkeze gittik. Kan değerlerim annemden kötüydü. Çiğ sebze yedirip, suyunu içirdiler. 55 kiloya indirdiler, yine kalıcı olmadı. Kilo alıp vermekten o kadar yorulmuştum ki. Ne güzel olmuşsun diyenler, iki ay sonra yeniden şiştiğimi görüyordu. Sadece kadınlara açık bir merkezde, bir haftada dört kilo verdim. Alanımla ilgili çalışmalar yapıyorum o yüzden buradayım, diyordum halbuki zayıflamak için gidiyordum. İşin garibi, çalıştığım hastanede de bütün diyetisyenlerin yeme sorunu vardı. Yine en zayıfları 65 kilo ile bendim. Bir gün New York'lu bir arkadaşımın karşısında ağlıyordum: Elimde değil, gece eve döndüğümde deli gibi yiyorum, ne yapacağım? "Ailenden uzakta, yalnızsın. Belki ondandır" dedi. O kadar haklıydı ki. Aslında yalnızlığımı yemekle telafi etmeye çalışıyordum. Kriz anı geldiğinde artık kendime doğru soruyu soruyordum: Şu anda neden yemek istiyorsun?

    2004'te Türkiye'ye dönünce tezimin doğruluğunu daha iyi anladım. Her şey düşüncede bitiyormuş. Eşimle tanıştığımda 53 kiloydum. Çevredeki zayıf kadınları takdir etmesinden alınıp, kilo verme baskısı hissettim. Kendimi başkalarıyla karşılaştırıyordum. Yine kilo almaya başlayınca sonunda kendime "sakin ol, bir tane Didem var, kendini sevmezsen başkası da sevmez, insanlar seni sen olduğun için seviyor" dedim. Yine kilo vermeye başladım. Şimdi bana soranlara bunu anlatıyorum. Yemeği hayatlarındaki diğer eksikliklerin yerine koymasınlar. Yeme ihtiyacının psikolojik kaynağını bulunca sorun kalmaz. Ama nedenini bulamazsa, benim gibi yıllarca kilo alır verir, alır verir.

    YEMENİN YÜZDE 50'Sİ PSİKOLOJİ

    Didem Kanca Üstay 10 yıl boyunca kilo verme ile ilgili onlarca yöntem denedi. Şu anda 49 kilo, bundan aşağıya da inmek istemiyor: "Canınız bir şeyi çok istiyorsa yiyin. Ama psikolojik olarak değil, gerçekten vücudunuz onu istediği zaman! Hep şöyle diyorum: Yeme nedeni yüzde 50 fizyolojik ise, yüzde 50 de psikolojik.

    GİTMEDİĞİ DOKTOR DENEMEDİĞİ YÖNTEM KALMADI

    • Zayıflama merkezi
    • Çılgın yürüyüşler
    • Hıristiyan orucu
    • Öldüren haplar
    • Diyetisyen kontrolü
    • Açbilaç vitamin orucu
    • Atletik İtalyan eziyeti
    • Step, kondisyon, bisiklet
    • Bikram yoga
    • Beslenme dersleri
    • Buzluk-kalori sistemi
    • Atkinson diyeti
    • Beslenme master'ı
    • Florida zayıflama merkezleri
    • Kendiyle barışma yöntemi
  • Son zamanlarda hep bana aynı soru yöneltiliyor: “Peki çiftlik balıklarını yemeyeceksek ne yiyeceğiz?” Yerden göğe kadar haklısınız! Artık herkesin kafası bu konuyla ilgili karışmış durumda. 

    Ben de zaman buldukça sizlerle çiftlik balığı olmayan deniz balıklarıyla ilgili kısa bilgiler paylaşmaya çalışacağım. İlk masum balığımız “SARDALYA” çiftlikte yetişmeyen sezonunda tüketebileceğiniz balıklardan bir tanesidir. Hem deniz hem de çiftlik balıklarına göre daha az ağır metaller içermektedir. Esasında çok hızlı üreyen sardalyalar maalesef denetimsiz balık avlanması yüzündenesillerinin tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Bundan dolayı dünyanın birçok yerinde sardalyanın dönem dönem avlanması yasaklanmıştır. 

    Sardalyanın hem derisini hem de kılçıklarını yiyebilirsiniz. Genelde balıkların derilerinde tüm toksinler ve ağır metaller biriktiğinden derisiyle yenilmemesi tavsiye edilir ama sardalya bu anlamda diğer balıklara göre daha masumdur. Sardalya hem ufak oluşundan hem de çoğunlukla vejetaryen olup, denizdeki otları (yosunları ) yediğinden toksik birikimler diğer balıklara göre çok daha azdır. Yumuşak ve yenilebilir kılçıklarından da faydalanıp daha fazla kalsiyum alabilirsiniz. 

    Sardalyanın besin değeri de çok yüksektir.  İyi bir protein ve D vitamini kaynağı olmasının yanı sıra Omega-3 içeriği açısından da zengindir. Yani sürekli Omega-3 içeriğinden dolayı pompalanan çiftlik somonunu yemek zorunda değilsiniz!

    100 gram sardalyada 20 gram protein vardır. Peki 20 gram neyi ifade ediyor? Normalde bir yetişkinin ortalama protein ihtiyacı kilosu çarpı 0.8’dir. Yani 70 kilo birisiyseniz 70 x 0.8 = 56 gram proteine ihtiyacınız vardır. Tabii bu rakam hastalıklara, yaşınıza, yaptığınız spora ve diğer koşullara göre artabilir de azalabilir de. Yani 100 gram sardalyadan günlük protein ihtiyacınızın üçte birini ya da daha fazlasını sağlıklı bir şekilde karşılama şansınız çok yüksek. Kim demiş kansere yol açan protein tozlarından almak iyidir diye?! Eğer o yapay protein tozlarından kullanıyorsanız hemen, hemen, hemen bırakın derim. 

    Peki 100 gram sardalya kaç adet sardalya eder? Benim en sinir olduğum şey gramla bir şeylerin besin değerini vermek çünkü ben nereden bileyim 100 gram sardalya kaç adettir?!  Bu yazıyı yazarken hemen sağ kolum olan diyetisyen Pınar Doğan’ı aradım. O da bana “O zaman iş çıkışı balıkçıya gidip bakayım Hocam” dedi ve baktı da...! Büyük boy 30 gram iken küçük boy 20 gram imiş. Yani ortalama 25 gram dersek 4 adet sardalya eder. 100 gram sardalya merak edenler için 134 kalori. Kalori olarak da düşük.

    Sardalya aynı zamanda potasyum, fosfor, magnezyum,  selenyum, iyot ve B12 vitamini açısından da hatırı sayılır şekilde zengindir. Ehh bu kadar övmeye artık sardalya yemek ve çocuklara yedirmek şart oldu sanırım! Aman aman şaka yapıyorum! Ben hiçbir gıdanın reklamını yapmıyorum ve her zaman aynı şeyi savunuyorum; bir gıda diğerinden üstün değildir. Her şeyi kararında yemek en güzelidir. Bu deniz balıklarına sadece bir tane örnekti. Devamı da gelecek inşallah!

    DİKKAT: Sardalya alerjisi olanlar kesinlikle tüketmesinler. Ufak çocuklarınıza verirken yine de kılçığını ayıklamakta fayda var. Riske girmenin anlamı yok.  Büyüdükleri zaman isterlerse benim gibi kılçıklarıyla yerler.

    Herkese sağlıklı, bol enerjili güzel günler diliyorum.