Antalya'da düzenlenen Onkolojide İz Bırakanlar Zirvesi, kanser uzmanlarını bir araya getirdi. Prof. Dr. Mustafa Samur anısına düzenlenen zirvede, Türkiye'de ve dünyada kanser alanında yaptığı çalışmalarla adını duyurmuş uzmanlar, teşhis ve tedavilerinde gelinen son durumu tartıştı.
Kongreye, Cold Spring Harbor Laboratuvarı'nda beslenme ve kanser alanında önemli çalışmalar yapan Dr. Semir Beyaz da katıldı. Dr. Beyaz’ın çalışmalarından biri de yağlı beslenmenin kanser oluşumuna etkileri… Ancak Dr. Beyaz, kanserden korunmak konusunda beslenme ile ilgili kesin söylemlerden uzak durun uyarısında bulunuyor. “‘Yağlı yemeyin, şekerli yemeyin’ diyen kimseye inanmayın” diyen Dr. Beyaz, ‘beslenme konusunda bildiğimiz bir şey varsa o da çok az şey bildiğimizdir’ diyor adeta. İşte Beyaz’dan önemli uyarılar:
“KİMSEYE ‘YAĞLI BESİNLER YEMEYİN’ DİYEMEM”
Kanserden korunmada ne yazık ki işimiz şu an basit değil. Yani ben şu an kimseye ‘yağlı beslenmeyin’ demem. Eğer bilimsel bir kanıtı yoksa, “Yağlı yemeyin, şekerli yemeyin” diyen kimseye de inanmayın. Benim bu alanda bilimsel çalışmalarım olmasına rağmen, bunları size söyleyemem çünkü vücudumuzun yağa, şekere, karbonhidrata, proteinlere, vitaminlere ihtiyacı var. Bunların kombinasyonları, alınış şekli, vücudumuzda bize özgü mekanizmalarla nasıl bize entegre oldukları hastalık ve sağlık durumunu etkiliyor. Mesela hamburger ve kolalı içecekler metabolizmayı büyük oranda etkiliyor. 100 kişiyi böyle beslerseniz hepsi obez olacak diye bir kural yok; 50’si olabilir, 50’si olmaz. Çünkü farklı metabolik geçmişlere sahiplerdir. Ama şeker ve karbonhidrat, sürekli ve yoğun olarak alınması durumda, vücudun kurallarını değiştirebiliyor. Biz bu kuralların ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz ve bunu anlarsak hastalık durumlarını değiştirebiliriz.
GERÇEKTEN NE YERSEK O MUYUZ?
Bunların yanında bitkisel gıdalar yararlıdır çünkü onlarda posa var. Posa, bağırsağın fonksiyonu için iyidir çünkü bakteriler onu kullanıp metabolikler yapıyor, oradaki bakterilerin sağlıklı gelişmesini sağlıyor. Mesela yoğurt da iyi bir besindir çünkü bağırsakta yarar sağlayacak bakterilerin niceliğini ve niteliğini düzenliyor. Ama ‘vejetaryen olun’ diyemem çünkü demir emilimi için, protein için et inanılmaz iyi bir gıda kaynağı. Vejetaryenliğin farklı politik gerekçeleri olabilir. Dersiniz ki ‘dünyaya zarar veriyoruz, hayvanlar kötü koşullarda yaşıyor’ vs… Bunların hepsi farklı bir tartışma konusu. Ama konu besinler ve sağlık-hastalık ilişkisi ise bütün bu gıdaları dengeli bir şekilde yemelisiniz. En dengeli beslenen insan da kanser olabilir ya da obezite örneğindeki gibi mekanizmalar ters gidebilir. Çünkü en dengeli beslenen insanda da yağ dokusu var. Ama yağ dokusu olmalı, yağ olmazsa vücudumuz sağlıksız olur. İşte temel mekanizmayı anlamazsak bu sorulara cevap veremeyiz. Yani gerçekten ne yersek o muyuz? Cevabı bilmiyoruz.
ZEYTİNYAĞI YARARLI MI, ZARARLI MI?
Bu sorunun cevabı nereden baktığınıza bağlı; kök hücreye mi, bağışıklık sistemi hücresine mi, mikrobiyotaya mı, pankreas dokusuna mı bakıyorsunuz? Zeytinyağının faydasını kanserli hastada mı test ediyorsunuz yoksa enflamatuar hastalıklarında mı bakıyorsunuz? Tekrar altını çiziyorum beslenme konusunda bazı şeyleri biliyoruz ama çok şey bilmiyoruz. Sorumlu bir bilim insanı olarak ‘şunu ye, bunu yeme’ dememeniz lazım. Ben hep böyle öneriler vermekten kaçınırım. Herkes kolay bir cevap ister ama kanser, beslenme gibi konularda ne yazık ki kolaycılık yok.
KETOJENİK DİYETTEKİ SIKINTI NE?
Mesela 1920’lerde ketojenik diyet ortaya çıktı ve epilepside bir nebze yararlı olabileceği gösterildi. Bunun da nörolojik ve metabolik bazı sebepleri var ama aşırı önerilerin bilimsel temeli olmaz. Ketojenik diyetin şöyle sıkıntıları olabilir; bizim vücudumuz evrimsel süreçte birinci enerji kaynağı olarak şekeri kullanıyor. Şekeri fazla tüketmeliyiz demiyorum ama şekere ihtiyacımız var. Beynimizin ve çoğu hücremizin ilk aşamada kullandığı enerji faktörü şeker ve bu çok kritik bir şekilde düzenleniyor vücutta. Proteine de ihtiyacımız var, bazı durumlarda hücreler protein kullanmayı tercih ediyor, bazı durumlarda yağ asidi kullanmayı tercih ediyor. Mesela kök hücreler bağırsakta yağ asidini daha çok seviyor. O yüzden yağlı beslenmede o kök hücre aktivitesi artıyor. Her hücrenin sevdiği, duruma bağlı seçtiği bir besin ögesi var. Eğer şekeri keserseniz bu dengeyi bozarsınız. O yüzden ketojenik diyete çok mesafeli durmak lazım. Bazı durumlarda bunun antikanser özelliğine dair klinik öncesi çalışmalar var. Ama bunlar şu anda mekanizmayı anlamaya yönelik. Yani hiçbir tıbbi onkoloğun klinik çalışmasını görmedim ki, ‘hastalara ketojenik diyet verdik, tümör gitti’ şeklinde bir sonucu olsun. Belki ileride bu çalışmalar yapılır. Ama şu anda biz bunun mekanizmasını anlamaya çalışıyoruz. Bu tarz diyetlerin farklı doku ve organlara etkisini anlamaya çalışıyoruz. Mesela kalp ve beyin glikozu kullanır. Eğer yeteri kadar glikoz yoksa kitonları kullanır, ketojenik diyette bahsedilen şey o. Ketojenik diyetin etki mekanizması şöyledir; siz eğer vücuda çok az karbonhidrat ve çok yağ verirseniz vücut yağ yakmaya başlar. Yağ yakarsa keton oluşturur ancak keton biz çok aç kaldığımız zaman kanımızda artar ve çok artarsa da ölümcül bir duruma iter bizi. Orada çok hassas bir denge var o yüzden çok dikkatli olmak lazım.
“BESLENME KONUSUNDA ÇOK KİRLİ TARTIŞMALAR DÖNÜYOR”
Vegan ve vejeteryan beslenmede de durum aynı. Bitkisel diyet önemli ama yetersiz beslenmeye de sürüklememek lazım insanları. Biz hem bitki hem et yiyoruz; böyle evrilmişiz. Bin sene sonra evrimde hangi basamakta olacağız bilmiyorum. Belki herkes o zaman ketojenik beslenecek. Ama şu anda bizim bildiğimiz bilgiler doğrultusunda protein ve demir kaynağı olarak ete ihtiyacımız var. Yağ asitleri kaynağı açısından da et ürünlerine ihtiyacımız var. Bu yüzden özellikle gelişim çağındaki çocuklarda buna dikkat etmek lazım. Burada çok büyük kirli tartışmalar dönüyor. Bilimsel alt yapısı olmayan insanlar bu konuda ahkam kesiyor. Diyetisyenlere de çok büyük sorumluluk düşüyor. Diyetisyenlerin moda diyetleri hastalara önermeleri çok yanlış. Sosyal medyada, haberlerde biri çıkıyor ‘otizm bir beslenme bozukluğudur’ diyor. Tamam, otizmin seyrine etki eden bazı mikrobik ya da beslenme ile ilgili faktörler olabilir. Ama otizmin genetik ve nörolojik alt yapısını göz ardı edemezsiniz, insanlara boş umut veremezsiniz. Aynı şey kanser için de geçerli. ‘Zerdeçal otu kansere iyi geliyor’ gibi bilgiler saçmalık; küçücük bir etkiyi deve yaparak insanları kandırmak çok yanlış. Bazı insanlar kanser hastalarına ‘kemoterapi almayın, bilmem ne ot özütü kansere çözümdür’ diyor. Tamamen yalan! Eğer bir ot kansere ilaç olsaydı zaten biz bunu gösterirdik. Tıp tarihinin bin yıllık geçmişinde hep böyle şeyler denenmiş. Zaten bir ot kansere çözüm olsaydı, kanser diye bir hastalıktan muzdarip olmazdık bugün.
“KEŞKE SİZE SAĞLIKLI BESLENME LİSTESİ VEREBİLSEYDİM”
Sağlıkta farkındalığı yaratmak önemli. Burada da bilimsel bir iklim yaratmamız lazım. Şimdi hurafelerden medet umuyoruz, şimdi sadece kanser olduğumuz zaman kansere ilaç bulunup bulunmadığını soruyoruz. Ama şunu sormuyor kimse ‘kansere ayrılan bütçe nedir, ülkenin kanserde sağlık politikası nedir?’ Tamam yol, okul, bina yapmak önemli ama sağlık en önemlisi. Bu bilinci topluma yaymamız lazım. İnsanların sadece hasta oldukları zaman ‘doktor bana ilaç ver’ dememesi lazım. Ben ve öğrencilerim gece gündüz laboratuvarda çalışıyoruz; hem bir merak duygusuyla hem de insanlara faydamız olsun diye. Bir bilgi birikiminin üzerinde, kritik düşünerek çalışıyoruz. Ve buluşlar zaman alır. Keşke ben size bugün ‘bunu yerseniz şu olur’ diye size kanserden korunmak için bir liste verebilseydim ve hepimiz sağlıklı bir şekilde yaşayabilseydik. Ama böyle bir şey şu an mümkün değil.
https://www.sozcu.com.tr/2019/saglik/son-yillarin-en-cok-sorulan-sorusu-kanserden-korunmak-icin-ne-yemeliyiz-5487167/